Tevfik Fikret’in Hayatı Kısaca
Tevfik Fikret 1867 de İstanbul Kadırga’da doğdu. Hacdan dönüş yolunda koleraya yakalanan annesini, daha on bir yaşındayken kaybetti. Sürgüne gönderilen babasını, on dokuz yıl boyunca kız kardeşiyle birlikte hiç göremedi. Tevfik Fikret’in Kadırga’da ilköğretimini yaptığı okul, doksan üç harbinden İstanbul’a gelen göçmenlere yurt olarak ayrıldı. Tevfik Fikret’in yaşamını belirleyen olay, Mektebi Sultani’ye geçişi bu sırada gerçekleşti.

Geleneksel eğitimden sonra bugünkü adıyla Galatasaray Lisesinde aldığı Fransızca eğitim ve Batı kültürü, onun düşünce ufkunun genişlemesine büyük katkı yapmış olmalıdır. Zaten bu karşıtlık yaşamının sonraki bölümünde belirleyici katkıda bulunacaktır. Bu doğrultuda Fikret’i en çok etkileyen kişi Recaizade Ekrem, okulunda onun edebiyat öğretmeniydi. Batı etkisindeki Türk Edebiyatının önde gelen kuramcısı olan Recaizade Ekrem, sonraki yaşamında da Tevfik Fikret’in sanat edebiyat alanındaki öncüsüydü. Tevfik Fikret’i Servet_i Fünun’un başına getiren de oydu.
Tevfik Fikret’in Hayatı ve Edebi Kişiliği
Türk Edebiyatı şiir ağırlıklı bir edebiyat. Güçlü bir şiir geleneğimiz ve her biri düşünce yaşamımızda da etkili büyük şairlerimiz var. İlk Batılılaşma hareketlerinden bu yana Namık Kemal, Mehmet Akif, Nazım Hikmet, Yahya Kemal, Orhan Veli gibi şairler, geniş bir zaman aralığında toplum kesimlerinden yaygın bir ilgi gördüler. Tevfik Fikret de çevresinde ışıklı halkalar oluşturabilmiş şairlerimiz arasında yer alıyor. Ama öte yandan onun şiiri, kişilik özellikleriyle de bağlı bir boyut taşıyor. Umuttan düş kırıklığına, coşkudan küskünlüğe, sevinçten öfkeye hızlı geçişler Tevfik Fikret’e özgü ruhsal dalgalanmalardı. Bir yandan yoğun siyasal baskı dolayısıyla bireysel, içe dönük ama öte yandan toplumcu ve eylemci. Şiirinde bu kişilik özelliklerinin doğrudan yansımaları var, bu nedenle de özden, içten ve gerçek. Yaşadığı derin karşıtlıklar, Tevfik Fikret şiirinin beslendiği kaynaklar oldu hep.
Tevfik Fikret, şiirde Tanzimat Edebiyatının ikinci yarısının önemli yazarları Recaizade Ekrem ve Abdülhak Hamit’in yolunu izledi. Ancak 1894 yılından sonra kendine özgü şiiri bulacak adımlar atmaya başladı. Bu doğrultuda Hasta Çocuk şiiri, kişiliğini bulmaya başladığını gösteriyordu. Dönemin özelliği romantizm ve sansür koşulları, toplumcu bir anlayışa yönelmesini geciktirmişti. Servet-i Fünun akımının temel düşüncesi “sanat sanat içindir” ilkesiydi.