Hükümdarlık hayatını savaş boylarında geçiren, dünya tarihine yeni bir yön veren, Bizans İmparatorluğu’nun bin yıllık tarihini kapatarak büyük Türk İmparatorluğu’nu kuran Fatih Sultan Mehmed, 1432 yılı Mart ayının 30’uncu Pazar günü seher vakti Edirne’de dünyaya geldi. İkinci Murad’ın oğludur.
Muhterem annesi Hüma Hatun adında bir Türk kadını idi. Çok iyi tahsil ve terbiye gördü. Devrin en ünlü bilginlerinden ders aldı. Geleneğe uyularak idari ve askeri işlerde daha iyi yetişmesi için 1443’te Amasya’ya vali tayin edildi. Aynı yılın sonlarına doğru ağabeyi Amasya Valisi Şehzade Alaaddin Ali Çelebi’nin ölümü üzerine mülkün yegâne vârisi durumuna geçti.
Aleyhimize sonuçlanan İzledi Savaşı’ndan sonra 12 Temmuz 1444’te Segedin’de Macarlarla on yıllık barış antlaşması yapan Sultan İkinci Murad, hayatının son yıllarını sükün içinde geçirmek üzere Manisa’ya çekildi. Tahtı henüz on üç yaşında bulunan oğluna bıraktı. Yeni padişahın gençliğini ve tecrübesizliğini yaşlı ve güngörmüş vezirlerle kumandanların tedbirleri ve tecrübeleri telafi edecekti. Fakat vezirlerden bazıları ve özellikle Veziriazam Çandarlı Halil Paşa, koskoca bir devletin bir çocuğa emanet edilemeyeceğini ileri sürmüşlerdi. Murad, onlara şu cevabı verdi:
Oğlumuz Mehmed Han, devlete büyük ve hayırlı hizmetler ifa edecektir. Allah padişahlığını mübarek etsin.” İkinci Murad, tahttan çekilince olaylar Türkler aleyhine süratle gelişti, Papa’nın teşvikiyle yeni bir Haçlı ordusu kuruldu. Segedin Antlaşması tanınmadı. 1 Eylül’de Osmanlı Devleti’ne karşı harp açıldı. Aynı gün Segedin’den hareket eden Haçlı orduları ileri yürüyüşe geçtiler ve bazı başarılar kazandılar.
Türk devleti ileri gelenleri, Haçlılara karşı çıkacak ordunun başında tecrübeli bir serdar olan Sultan İkinci Murad’ın bulunmasında ve bu suretle askeri otorite ve disiplinin muhafazası bakımından kati lüzum gördüler. İkinci Murad’ı tahta davet ettiler. Murad, Anadolu’dan Rumeli’ye geçti, 10 Kasım 1444’te başlayan Varna Meydan Savaşı’nda Haçlı orduları perişan oldular. Türk’e verilen sözden dönmenin korkunç akıbetini Avrupa bir daha görmüştü. Murad bu zaferden sonra tekrar Manisa’ya çekildi.
Murad’ın bu seferki istirahati de uzun sürmedi. Yeniçeriler adil, fakat sert bir padişahın emri altında bulunmaya alışmış olduklarından genç hükümdarın müsamahasını suistimal ettiler. Türlü uygunsuz hareketlere başvurarak isyan bayrağını açtılar. Başta Çandarlı Halil Paşa olmak üzere vezirler, tekrar kendisini çağırdılar. Murad yine geldi, yine muzaffer oldu. 17 Ekim 1448’de İkinci Kosova Meydan Savaşı’nı kazandı.
ikinci Murad, arkasında büyük bir devlet ve Türk tarihine şan verecek olan bir halef bırakarak 3 Şubat 1451’de gözlerini hayata ara adi. İkinci Mehmed, Edirne’ye geldi, 18 Şubat 1451’de ecdadının tahtına çıktı. Artık çocukluk çağından çoktan kurtulmuş, lüzumlu tecrübeyi kazanmıştı. Devletin idaresini kuvvetli ellerine aldı.
15. yüzyılda Türk ülkesi Anadolu’da ve Rumeli’de o kadar genişlemişti ki, tabii merkezi İstanbul’dan başka bir yer olamazdı. Esasen Dördüncü Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid Han, Şehzade Musa Çelebi ve İkinci Murad, aynı gaye ile İstanbul kapılarına dayanmışlardı. Rumeli’de tam bir egemenlik kurabilmek için İstanbul’un muhakkak Türklerin elinde bulunması lazımdı. Tereddiye uğramış, varlığını, ahlakını, medeniyetini kaybetmiş olan Bizans İmparatorluğu ayakta kalamazdı.
Buna çoktan karar vermişti. Babası Sultan İkinci Murad’a tahtı ikinci defa bırakarak Manisa sancağına çekilmek zorunda kaldığı zaman kendisi ile beraber gelen hocası Molla Hüsrev, bir ders sırasında kendisine şunları anlatmıştı:
Medine’de bir mescitte toplanılmıştı. Acaba Kostantaniye’nin fethi müyesser olur mu diye zihinlerde bir sual dolaşıyordu. Peygamberimiz Hazreti Muhammed de bu toplantıda hazır bulunuyorlardı. Bir mucize göstererek zihinlerden geçenleri ayan etti: Elbette elbette Kostantaniyye fetholunacaktır. Onu fethetmeye muvaffak olan emir, ne güzel hükümdar ve o asker ne güzel askerdir,’ dedi. Peygamberimizin bu hadisleri Müslüman hükümdarlara rehber olacaktır.
Şehzadenin gözleri yaşla dolmuş, yerinden kalkarak hocasının elini öpmüş ve demiş ki:
Bir gün tekrar padişah olursam, Peygamberimizin mutlu kıldığı ben olacağım.
Genç hükümdar İstanbul’un fethi için bütün hazırlıklarını yaptı. Rumeli Hisarı’m inşa ederek İstanbul’un Karadeniz ile olan muvasalasını kesti. 6 Şubat 1453’te İstanbul kapılarına dayanarak şehri kuşattı.
Ya ben Bizans’ı alırım, ya Bizans beni, diyordu. Azmine hiçbir kuvvetin engel olamayacağını söylüyordu. Elli üç gün sonra 29 Mayıs 1453’te şehir fethedilmiş, Sultan İkinci Mehmed, yüzbinlerin gökleri yırtan alkışlar’ arasında şan ve şeref içinde İstanbul’a girmiş, bütün İslam ve Türk dünyasının minnet ve şükranını kazanmıştı.
Fatih Sultan Mehmed, yeni Türk imparatorluğu’nu sağlam temeller üzerine kurmuştu. Bizanslılar devrinde harap bir hale düşmüş olan İstanbul’u imar etti, şenlendirdi. Türk göçmenleri getirerek iskan etti. Medrese, imaret ve camiler yaptırdı. Şehre bir Türk hüviyeti verdi. Sıra fütuhata geldi.
Karadeniz bir Türk haline getirilmeli, Akdeniz’de emniyet sağlanmalı. Anadolu tamamen bir bayrak altında toplanmalı, imparatorluk hudutları doğuda ve batıda alabildiğine genişletilmeli idi. Varlığını kaybetmiş olan Trabzon Rum İmparatorluğu ortadan kalkmak, Akkoyunlular Devleti tehlikesiz bir hale getirilmeli idi. Bizans kır İmparatorluğu’nun son kalıntıları olan Yunanistan ve Mora, Türk -imparatorluğu hudutları içine girmeliydi.
Fatih Sultan Mehmed, Belgrad hariç olmak üzere bütün Mora, Bosna ve Hersek ile Arnavutluk ülkelerini aldı. Eflak ve Boğdan da Hıristiyan beyler elinde idare edilmek suretiyle Türk egemenliği altına girdi. Batıdaki pürüzleri temizledikten sonra doğuya döndü. Osmanlı bütünlüğü arasında kalmış olan Çandaroğulları ve Karamanoğlulları beyliklerini ortadan kaldırdı.
Pontos imparatorluğu adıyla Trabzon’da hükümet süren Bizans artığına 26 Ekim 1461’de Trabzon’a girdi. 11 Ağustos 1473’te karşı Otlukbeli Meydan Muharebesi’ni kazanarak Osmanlı imparatorluğu için doğuda bir tehlike olan Akkoyunlu inkırazını sağladı. 1475’de donanma ve ordu yollayarak Kırım’ı fethetti. Bu suretle Karadeniz’i bir Türk gölü haline getirdi. Eğriboz ve daha bazı adaları fethederek Akdeniz’de sağladı. Kaptanıderya Mesih Paşa’nın kumandasındaki Türk donanması Rodos’u kuşattı.
Fatih Sultan Mehmed, Arnavutluk ve Mora’yı işgalden ve İyoniyen adalarını aldıktan sonra İtalya’ya atlamak kararını vermişti. Ünlü ve kahraman veziri Gedik Ahmet Paşa’yı bu sefere memur etti. Gedik Ahmet Paşa, 11 Ağustos 1579’da İtalya’nın kalbi sa-yılan Otranto’ya pür velvele çıktı. Ayni tarihlerde Türk akıncıları Avusturya’da at oynatıyorlardı.
Sultan Mehmed zaferden zafere koştu. Yüzyıllara sığmayan fetihler yaptı. İki imparatorluk, on dört devlet, iki yüz şehir zapt etti. Biraz daha yaşasaydı neler neler olacaktı. 3 Mayıs 1481’de Gebze’de vefat ettiği zaman kırk dokuz yaşında idi.
Kazandığı zaferler ve yaptığı fetihlerle haklı olarak Fatih unvanını aldığı gibi yüksek kabiliyet ve dehasıyla dosta ve düşmana kudretini teslim ettirmiş büyük bir devlet başkanı idi. Azim ve irade sahibi, temkinli idi ve verdiği kararı mutlak suretle tatbik ettirirdi.
Harpte cesurdu. İcabında ve bir tehlike halinde yenilgiyi önlemek için ileri atılır, askeri teşci ederdi. Yerinde soğukkanlılığı itidalini muhafaza ederdi. Fatih Sultan Mehmed, bilgili birkaç dile vakıf ve aynı zamanda kuvvetli bir şairdi. Serbest fikirli olup taassubu yoktu. time ve güzel sanatlara değer verirdi. Medreseler, camiler ve hastaneler yaptırmıştı.