XlV. yüzyılda yaşamış olan Kadı Burhaneddin, millf tarihimizin üzerınde durulacak önemli şahsiyetlerinden biridir. Devlet yönetimine babadan kalma bir görev olan kadıllkla başlamış, çocukluğunda devrinin her türlü ilmini öğrenerek kendini yetiştirmiş, babası görevli olarak ayrılıp çeşitli yerlere gittiğinde, onun yerine bakarak tecrübesini geliştirmiştir. Bir süre k:adılıkla uğraşmış, vezirlik, naiplik yapmış, kendi devletini kurmadan önce bulunduğu topraklarda hüküm sürmekte olan Eretnaoğulları devletinin bir ara gösterdiği zayıflıktan yararlanarak devlet yönetimini ele geçirmiş, hayatı süresince merkeziyetçi devletini adaletle yönetmeye çalışmıştır.

Çevresindeki beyliklerin kendine karşı düşmanca tutumları karşısında o, sürekli barışçı ve bağışlayıcı bir politika işlemiş, çoğu komşu beyliğin, entrikalarla kendini yıkmaya çalıştığını görünce üzer/erine yürümüş, ama neye hikmetse her seferinde o beyliklerin aman dilemesiyle Kadı Burhaneddin, onları bağışlamıştır. Kendine karşı düşmanca davrananlara iyi muamele etmekten geri durmamıştır. iyi niyetli bir hükümdar olarak görünmüş, bu görüntü karşısında sürekli komşu beyliklerin düşmanca davranışlarıyla karşılaşmıştır. Kendi sonunu da barışçı ve iyi niyetli olması hazırlamıştır. Bir sefer sırasında esir alınmış, başkentinin teslim edilmesi için baskı aracı olarak kullanılmak düşüncesiyle, galip beylik komutanları tarafından başkenti önüne getirilmiş, başkent kale komutanlarının kaleyi galip beyliğe teslim etmeyi reddetmeleri üzerine orada başı gövdesinden ayrılarak hem kendi hayatına, hem de devletine son verilmiştir.
KADI BURHANEDDİN AHMED’ İN YETİŞMESİ VE YÜKSELİŞİ
Eretna beyliğinin zayıflaması sonucu idareyi ele alan ve kendi adıyla anılan devleti kuran Kadı Burhaneddin, 1345 yılı ocak ayında Kayseri’de dünyaya gelmiştir. Kayseri kadılığını atadan kalma bir makam olarak işgal etmiş olan ailesinin kaynağı ve oynadığı rol hakkında devrin kaynaklarında geniş bilgi bulunmaktadır. Babası Kayseri Kadısı Şemseddin Mehmed, Oğuzların Salur boyundan olup, onun da atalarından olan Mehmed , Harezm ‘ den Kastamonu ‘ya gelmiştir. Kastamonu’ya geliş tarihi bilinmemektedir. Çeşitli devlet görevlerinden sonra Kadı Burhaneddin Ahmed’in dedelerinden Siraceddin Süleyman, Kayseri kadılığına getirilmiş, Selçuklu devlet adamlarından birinin kızıyla evlenip Selçuklu devletiyle akrabalık kurmuştur. Kadı Burhaneddin’in annesi ise Selçuk devrinin nüfuslu kişilerinden biri olan Abdullah Çelebi’nin kızıdır. Doğduktan kısa bir süre sonra annesini kaybetmiş olan Burhaneddin’in yetişmesinde babasının emeği büyük olmuştur. Dört yaşında öğretime başlamış, kısa süre içinde Arapça ve Farsça eserleri okumuştur. Rahatlıkla okuyup anlama yeteneğini geliştirdiği için devrinin büyüklerinden çeşitli hediyeler almıştır. 12 yaşlarında kendi seviyesinin çok üzerinde olan kitapları okumuş, kendini yetiştirmiştir.
1356’da Kayseri ‘de çıkan karışıklık üzerine babası ile birlikte Şam’a gitmiştir. Kayseri’deki karışıklık sona erince yine Kayseri’ye dönmüş; babasının bulunmadığı zamanlar babasının yerine bakarak, bu işte de becerisini ortaya koymuştur. 14 yaşında iken babası ile birlikte Mısır’a gitmiş, orada devrinin ilimlerini öğrenmiş, bilgilerini artırmaya devam etmiştir. Mısır’da seçkin bilim ve idare adamlarını tanımış, devrin ünlü bilginlerinden birinin Şam’da bulunduğunu haber alınca Kahire’ den Şam’a gitmiş, onun derslerine devam ederek çeşitli konularda bilgilerini artırmıştır. l 9 yaşında gittiği hacdan dönüşünde babasını kaybetmiş, bunun üzerine Haleb’e gelen Burhaneddin burada ilmi çalışmalarını devam ettirmiştir. Daha sonra Kayseri’ye geierek bir süre sonra yönetimi ele aimiş, çok çalışarak devletin düzenini sağlamış, bu çalışmaları sonucu saygıniığmı kendisi sağlamıştır .
1) Kadılık Devri
Kadı Burhaneddin’in Kayser i ‘ deki kadılığı sırasında Eretna devletinin durumu çok karışıktı. Eretnaoğulları devletinin başındaki Mehmed’in devlete hakim olamaması nedeniyle, o bölgede bulunan Moğollar ayaklanmışlar, Mehmed Bey ise Memluklardan yardım almasına rağmen bu ayaklanmayı bastıramamıştı. Bu ayaklanma sonucunda devlet erkanındaki kişiler tarafından katledilmesi aslında var olan hoşnutsuzluğu daha da artırmıştır, düşmanları ümitlendirmiştir. Ülke bu durumdayken Kadı Burhaneddin, bir süre Kayseri yakınlarında bir çiftlikte inziva hayatı yaşamış, bu sıralarda devlet yönetiminde bir keyfi yönetim, bir zevk sefa dönemi başlamış, her türlü yolla hile ve desise ile çıkarlarını koruma yoluna girmişlerdir. Karamanoğlu beyi çevresindeki beyliklerden de yardım alarak devlet merkezine saldırıya geçmiş, bu sırada hamamda eğlenmekte olan Eretnaoğlu Ali Bey, bu beklenmedik saldırı karşısında tüm ağırlıklarını bırakarak Sivas’a doğru kaçmış, esir olmaktan Kadı Burhaneddin sayesinde kurtulabilmiştir.
Ali Bey’in kurtarılmasında önemli bir rol oynayan Kadı Burhaneddin’e Karamanlılar elçiler göndermiş, anlaşma yollarını aramışlardır. İşte böyle bir ortamda çıkan çeşitli anlaşmazlıkları çözerek siyasi hayata sürüklenmiştir. Devlet yönetimindeki bir sürü karışıklık sonucu devletin başsız kaldığı ve iktidar buhranının gergin bir devreye girdiği günlerde, Hacı Mukbil adlı komşu devlet yöneticisi tarafından bir kez daha tutuklanan Eretnaoğlu Ali Bey ile Kadı Burhaneddin arasında bir yakınlaşma oldu. Ali Bey güvendiği adamlarından birini gizlice Burhaneddin’e göndererek, kendisini Hacı Mukbil derdinden kurtardığı takdirde tüm isteklerini kabul etmeye hazır olduğunu bildirdi. Mülk ve devlete ait işlerin idaresinin de uygun gördüğü şek.ilde yürütüleceğini vaadederek, yeniden sürekli bir dostluk taahhüdünde bulundu. Kadı Burhaneddin, Ali Bey’ in bu teklifini kabul etmekle birlikte bazı isteklerde de bulundu. Bu istekler üzerine Ali Bey’le anlaşma yapılamadı. Öyle anlaşılıyor ki, Kadı, bu istekleriyle devlet yönetimine hakint olmak istemişti.
Daha sonra Ali Bey Kadı Burhaneddin’e başvurarak, aralarındaki anlaşmazlığı gidermek istediğini bildirdi. Aslında Hacı Mukbil’i kendine rakip gören Kadı, Ali Bey’le anlaşmış, Hacı Mukbil ise Kadı’nın, kendi aleyhine, Ali ile anlaştığından habersiz, Burhaneddin’in tavsiyelerine uymuştur. Bunun sonucu Hacı Mukbil, Ali Bey’i serbest bırakmıştır. Ali Bey çok geçmeden Sivas’a gelip yönetimi eline almış, bunun üzerine öteden beri Hacı Mukbil’ in yaptıklarından hoşlanmayan Sivas halkı şehirde büyük bir isyan çıkarmıştır. Kadı ve Ali Bey ayaklanmayı desteklemişler, Ali Bey taraftarları şehirdeki Hacı İbrahim adlı ki şinin hazine ve mallarını yağma ettiği gibi, Hacı Mukbil’i de yakalayıp hükümdarın huzuruna getirdiler. Ali Bey, önce Hacı Mukbil’e hayatını koruyacağına dair söz verdi ise de, aynı gece öldürülmesini emretti. Böylece beyliğin yönetimine sallamca yerleştiği kanaatına varan Ali Bey, 1378 ortalarında Kadı Burhaneddin’i vezirliğe getirdi.
2. Vezirlik Devri
Burhaneddin’in yukarıda sözünü ettiğimiz kadılığı devri, kişiliğinin oluşmasında en önemli safbayı oluşturmaktadır. Ali Bey’in iktidannı kırmak, faal bir fetih siyaseti takip etmek, merkeziyetçi bir idare kurmak ve devletin kaderine sahip olmak fikirleri hep o zaman zihninde gelişmiş olmalıdır. Nitekim aşağıda görüleceği gibi vezirliği ele alınca her fırsatta Ali Bey’i bu düşünceleri yönünde bir politika takip etmeye zorlamıştır. Vezir olarak işlerin idaresinde kısa süre içinde söz sahibi oldu. Adalet ve yönetim işlerinin ıslahı ile ilgilendi. İstediği kişileri yönetim başına geçirdi. Onlara bol bol ihsanlarda bulundu. Askeri ve siyasi değişiklikler ve hareketler dolayısıyla bozulmuş olan düzeni yeniden kurdu, her tarafta ortaya çıkan eşkıyayı sindirdi. Gerçekte büyük başarıları sayesinde Kadı’nın nüfusu ve taraftarları her gün biraz daha arttığı gibi, bu durumun Ali Bey’in hoşuna gitmediği de ayn bir gerçektir. Bu sebeple Ali Bey, Kadı ‘yı yıpratmak için çeşitli çareler aramaya başlar. Ancak bu çabalar tersine bir sonuç verir. Kadı’nın devlet yönetimine biraz daha kuvvetli bir şekilde oturmasını saılar. Çok geçmeden de mülki yetkilerin yanında bir de askeri yetkileri eline alır.
1379 yılının ilkbaharında Ali Bey, veziri Burhaneddin’i yanına alarak, Niksar üzerine yürüdü. Burayı Taceddin Bey yönetimi altında bulunduruyordu. O da idaredeki anarşiden yararlanarak bir süredir bağımlılık şartlarını yerine getirmiyor, yıllık vergiyi de vermek istemiyordu. Ancak Taceddin Bey’i sindirmek amacıyla yapılan hareket, yine Ali Bey’in beceriksizliği sebebiyle, tam bir başarısızlıkla sonuçlandı.
Bu sırada Erzincan valisi ölmüş, yeri boş kalmış, bu toprakları eline geçirmek için Ali Bey harekete geçmiş, ancak Kadı, bu topraklardan önce daha önemli olan bazı yerlerin ele geçirilmesinin daha fazla gerekli olduğu konusundaki uyarısına rağmen Ali Bey’i bu isteğinden vazgeçirememişti.
1380 yılı ortalarında göçebe Moğol beyleri Sivas’a gelerek bağımlılık şartlarını yerine getirmişler ve Ali Bey’i ülkelerine davet etmişlerdi. Kadı, Ali Bey’i zor ikna edebilmiş, onların emellerini açıklamaya çalışmıştır.
Vezir Kadı Burhaneddin, kendine bağlı kişileri topladığı bir danışma meclisinde devletin yeni durumu ve alınması gereken önlemler konusunda etraflı açıklamalarda bulundu. Düşmanın yakın olması yüzünden, asker arasında karışıklık ve yağmaya meydan verilmemesi için, 1380 yılı ortalarındaki Ali Bey’in ölümünü şimdilik saklamak ve ancak Tokat’a vardığı zaman açıklamanın doğru olacağını bildirdi. Bu teklifi danışma meclisindeki kişilerce benimsendi. Bu toplantıdaki kişiler ayrıca Kadı’ya, kendisinin görüşlerinin dışında hareket etmeyeceklerine dair söz de verdiler.
KADI BURHANEDDİN AHMED’ İN HÜKÜMDARLIGI DEVRİ
Kadı Burhaneddin, iktidarını sınırlayan ordu komutanlarından sonuncusunu da etkisiz hale getirdikten sonra, kendini hukuken de hükümdarlık mevkiine gelmek için yeteri kadar kudretli hissetti. Aslında Kadı Burhaneddin Eretnaoğlu Ali Bey’in çocuk olan oğlunun hükümdarlık mevkiindeki varlığına rağmen nfilpliğinden itibaren bütün hüküm ve nüfusu ele geçirmiş, bir sultan gibi hüküm sürmüştür. Şimdi de fiili durumuna İslam hukuk ve ananelerine göre bir kanuna uygunluk durumu verip saltanatını ilan etmiştir. Adına hutbe okutup, para bastırarak bundan böyle kendi adıyla anılacak olan devletini tek başına yönetmeye başladı. Yeni tahta çıkan bir hükümdarın tahta geçişini o zaman İslam hükümdarlarına müjdelemesi adetine uyarak da çevredeki Müslüman hükümdarlara elçiler ve mektuplar göndererek tahta geçtiğini bildirdi. Tarih l 38 l idi. Saltanatının ilk yıllarını tahta yerleşerek, devletin birliğini sağlamak için tehlikeli mücadelelerle geçirdi. Bu devrede Eretna emirinin doğal mirasçısı sıfatıyla devlet tahtı üzerinde hak iddia edebilecek kişileri birbiri ardından ortadan kaldırmaya, kaldıramadıklarınınsahiç değilse kendine bağımlı olmalarını sağlamaya çalıştı. Çünkü Selçuk ve Osmanlı kaynaklarında “Rıim bölgesi” diye geçen bu bölge soylu ve büyük toprak sahiplerinin meydana getirdiği özerk bir bünyeye sahip idi. İşte bu topluluğu oluşturan ailelerin nüfuzunu kırmak, onların sultanın
emir ve arzusuna bağımlı olmalarını sağlama politikası, naipliği devri bahsinde biraz üzerinde durulduğu gibi merkeziyetçi hı kiımetinin temeli ve devleti kurma ve genişletme çabalarına
karşı koyan ciddi bir siyasi kuvvet, rakip ve karşı bir aristokratlar cephesi oluşturmalarına rağmen, hükümdarın baştanberi kararlı davranışı nedeniyle merkezi devle t idaresinin bağımlı
aletleri ve basit askeri şefleri durumuna düşmekten kurtulamamışlardır.
Zaten siyasi hayata atılmasından itibaren Kadı Burhaneddin’i çekemeyenlerin şimdi tahta geçmesine rıza göstermeyecekleri de açık bir gerçekti. Kadı Burhaneddin’ e karşı olanların, onun soyunda hükümdarlık yapmış hır kimsenin bulunmadığını bahane ederek tahtı işgal etmeye hakkının olmadığını ileri sürecekleri bir gerçektir. Nitekim de öyle olmuştur. Fakat asıl endişeleri, Kadı Burhaneddin’in resmen tahta geçmesinden sonra devletin iç ve dış siyasetinde radikal bir değişme olacağını bilmelerinden ileri geliyor olmalıdır. Çünkü o vezirliği döneminde Eretnaoğlu Ali Bey’e tamamen karşı bir siyaset gütmüştü. Naipliği sırasında ise onun nereye gitmek istediği ana hatları ile ortaya çıkmış bulunuyordu.
Öte yandan gerçek bir asker olan Kadı Burhaneddin’in saltanat ve iktidarının ilk şartı olarak bir fetih politikası düşündüğünü de ona karşı olanlar çok iyi biliyorlardı. Ancak bütün bunlara rağmen Kadı Burhaneddin, her tarafta düşmanın harekete hazır beklediğini, Eretnaoğ]u Ali Bey’in henüz bir çocuk olarak tahta çıktığı zamanki buhranlı durumun tekrar etmek üzere bulunduğunu anlamakta gecikmemiştir. Bu zor durumda önceleri ister istemez, bir barış politikası izlemek zorunda kaldı. Durumunu kurtarmak için birçok fedakarlıklarda bulunarak tahtını emniyete almak için çalıştı. Çevrede bir açığını bekleyen komşu beylere birer mektup yazarak gönüllerini almak istedi. Bir taraftan da emirlerinden ikisini yanlarına asker vererek Tokat’a göndermeyi ihmal etmedi. Bunlara Tokat kalesine çekilmiş olan birtakım emirlerin hareketlerini kontrol görevini vermişti. Yola çıkan emirler Tokat’a vardıklarında kaledekiler, bağımlılık şartlarını yerine getirmemek suretiyle Kadı Burhaneddin’in hükümdarlığına karşı olduklarını açıkça belirtmiş oluyorlardı. Bu haber üzerine Kadı Burhaneddin, çok güvendiği bir kimseyi devlet merkezi olan Sivas’ta bırakarak has askerleriyle Tokat’a hareket etti. Şehre girince kale beyi, kale halkı ile birlikte kulluğunu sunarak durumu idareye çalıştı. Bu sırada tahta çıkış haberini Tokat kalesine götüren elçi de karargaha dönmüş, kaledeki havayı Kadı Burhaneddin’e anlatmıştı.
KADI BURHANEDDiN AHMED’IN KIŞILICI VE DEVLETiNiN KARAKTERi
Kadı Burhaneddin fırtınalı bir hayattan sonra 1398 ‘de öldüğü zaman henüz 54 yaşındayd ı . Naip olarak hüküm sürdüğü süre istisna edilirse saltanatı ancak 17 yıl sürmüştür . Bu devrede durmadan savaşarak kendinden önce Alaaddin Eretna tarafından Orta Anadolu’da kurulmuş olan Eretnaoğulları’nın egemenlik sahasına dahil toprak1arı yeniden idaresi altında toplamaya çalışmış ve bunda da baş,ıılı olmuştur . Sağlam kişiliği, fetihlerde ve bütün davranışlarında gösterdiği sürat dolayısıyla Kadı Burhaneddin ile Osmanlı padişahlarından Yavuz Sultan Selim arasında çok yakın benzerlikler görülmektedir.
Anadolu beyleri arasında onun kadar faal, savaştan savaşa koşmuş bir bey daha yoktur . Bunun içindir ki Müslüman yazarlar tarafından fetih babası lakabı verilmiştir . Kadı Burhaneddin filim, adil, vekar sahibi, keskin zekfilı, yorgunluğa, sıcağa, susuzluğa dayanıklı, sırasında sert konuşur, kimseden çekinmez,fakat aynı zamanda zevk ve safaya düşkün , şa rap ve saz toplantılarından çok hoşlanan iyi kalpli, hoşmeşrep ve bilginlere yakın , hassas bir adamdı. Aynı zamanda bağışlayıcı, iyiliksever ve neşeli bir karaktere sahipti. Hükümdarlığı diğer beylere nazaran kısa sürmüş, çabuk yükselerek haşmet kazanmış, mutluluğa ermiş, Rum sultanı olmuştu . Savaştan hiçbir zaman geri kalmamakla beraber eğlence ve zevke de düşkündü. Allah yolunda tehlikelere bizzat atılır, bu uğurda yorulmak bilmez, varını yoğunu harcardı. Ulemaya karşı yakınlık gösterir onlarla sohbetten büyük bir zevk duyardı. Haftada üç gün ilmi sohbetler düzenlerdi. Yanına gelenlere saygılı davranırdı. Bütün halkına karşı adalet ve şefkat gösterirdi. Sporu ve askerliği sever ilim bir hükümdar, ince bir şairdi. Aynı zamanda cesur, ve iyi huylu idi. Üç dil bilirdi.
Davranışlarında insancıl ve merhametli olduğu kadar barışseverliği, sözlerine olan sadıklığı ile kendini gösteren Kadı Burhaneddin’e, bölgedeki feodal beylerle birçok şehir ve illerin halkı kendi arzulan ile boyun eğmişlerdir. Hareketlerinde devamlı ihtiyatı elden bırakmayıp, en küçük tedbirleri almakta ihmal göstermeyen Sultan Kadı Burhaneddin, devlet işlerini şahsen sıkı bir gözetim altında bulundururdu. Fesatlıklar ve rekabetler karşısında tesirlere kapılmazdı. Nitekim kendi tarafından Tokat idaresine getirilen Mukbil hakkında, emirlerden Şeyh Necib’in yaptığı jurnale aldırış etmemiş ve ona hatası kesinleşmedikçe bir devlet memurunun görevinden alınamayacağını bildirmiştir ki, bu onun yüksek ahlakını ve idareciliğini gösterir. Aynı şekilde, kendine karşı suikast düzenleyenlere bile suçları tamamıyla ispatlanmadan hiçbir ceza tatbik etmemiştir.
Seferleri sırasında askerine, halkın malına asla dokunulmaması yolunda verdiği emirler de yine onun adaleti ve disiplin severliğini anlatan önemli örneklerdir. Bu özellikleri ile o, tarihte devlet kurucusu vasfını haketmiştir.
Kadı Burhaneddin gençliğinin en ateşli yıllarını Mısır ve Şam’da öğrenimle geçirmiş, buralarda temas ettiği yüksek kültür çevrelerinin kuvvetli etkisi altında kalmıştır. Herhalde onun, Anadolu ve Suriye’ de egemenlik kurmayı amaçlamış kudretli bir kumandan ve kişilik sahibi oluşu yanında, geniş görüşlü bir kültür adamı, alim ve edebiyata değer veren ince ruhlu bir insan olmasında bu yaşantının büyük payı vardır. Onun Türkçe, Arapça, Farsçayı iyi bildiği bütün kaynakların birlikte tanıklık ettikleri bir gerçektir.