
- Dönemler: Art izlenimcilik, Modern sanat, İzlenimcilik, İlkelcilik, Synthetism, Sembolizm
- Eş: Mette Sophie Gad (e. 1873–1903)
- Uyruk: Fransız
- Doğum: 7 Haziran 1848 Paris, Fransa
- Ölüm tarihi ve yeri: 8 Mayıs 1903, Atuona, Hiva-Oa, Fransız Polinezyası
Son Güncelleme 7 ay önce
Paul Gauguin (1848- 1903) Fransız, ressam. Simgecilik’in (Sembolizm) ve Nabizm’in önde gelen temsilcisi olarak 20.yy başındaki sanat hareketlerini etkilemiştir.
7 Haziran 1848’de Paris’tc doğdu, 8 Mayıs 1903’te Dominica Adası’ndaki Hiva Oa’da öldü. 17 yaşındayken deniz ticaret filosuna katıldı, Avrupa ve Güney Amerika’da birçok liman kentini dolaştı. 1871’de annesinin ölümünden sonra çalışmak için bir şirkete girdi. Bu sırada tanıştığı ressam Emile Schuffenecker’in ( 1851-1941) özendirmesiyle amatör olarak resim yapmaya ve Izlenimciler’in (Empresyonistler) resimlerini toplamaya başladı. 1876’da resimleri ilk kez sergilendi. 1879’da Pisarro ile dostluk kurarak sanat çevrelerine girdi. İzlenimciler’in 1880, 1881 ve 1882’deki sergilerine katıldı. Kendini tam anlamıyla resme verebilmek için işinden ayrıldı. Bir süre
Danimarka’da kaldı, ancak burada yapıtlarını sergileme olanağı bulamadı ve 188S’te Paris’e döndü. 1888’de daha önce d kez gittiği Bretanya bölgesinin Pont-Aven kıJ; .:nde ressam Emile Bernard (1 868-1941) ile birlikte çalıştı. Aynı yı1 Van Gogh’la tanıştı, ondan Japon baskılarını öğrendi.
Gauguin 1889’da Paris”te ilk kişisel sergisini açtı. Bu sergi, halkın tepkisine neden olmasına karşın, genç
sanatçılar arasında büyük bir ilgi yarattı. Sergiden sonra bir grup genç sanatçı ile birlikte önce PonrAven
‘e ardından da aym yöredeki Le Pouldo adlı bir başka köye yerleştiler. Bu grup sonradan Pont- Aven
Okulu olarak adlandırıldı. Ama Gauguin ertesi yıl Paris’e döndü.
1891 ‘de ekonomik güçlükler nedeniyle, yaşantısını zaten fazla yapay ve uygar bulduğu Paris’ten ayrılarak Tahiti’ye gitti, Papeete kentine yerleşti. Ama özlemini çektiği ilkel yaşamı burada da bulamayınca Tahitili yerlilerin arasına katıldı. En güçlü yapıtlarını da bu dönemde verdi. 1893’te yorgun ve parasız olarak Paris’e döndü. Bir süre amcasından kalan mirasla yaşadı. Degas’nın yardımıyla açtığı sergi parasal sıkıntısını gidermeye yetmedi. 1895’te yeniden Tahiti’ye gitti. Önce adanın kuzeyine, 1901 ‘de de daha kuzeydeki Marquesas adalarından biri olan Dominica’ya yerleşti. Yerlilerin haklarını savunmak için yazdığı broşürler nedeniyle adanın Fransız yöneticileriyle sürekli başı derde girdi. Birçok kez tutuklanmasına karşın ölümüne değin burada yaşadı.

Guaguin’in ilk resimleri, temelde yarı izlenimci bir niteliktedir. Gerçek üslubunu bulmaya başladığı
Pont-Aven döneminde ise bu yoldan ayrılarak Sentetizm (Synthetisme) adını verdiği yeni bir anlayışa
yönelmiştir. Bu anlayış sınırları kesinlikle belirlenmiş basit biçimlerin, geleneksel açık-koyu düzeni ve gölge
kullanımına bağlı olmadan, ara değerler kullanılmadan, düz renklerle boyanmasına dayanır. Gauguin’in
bu dönemdeki bütün çabası resmi, doğaya bağlı kalmanın getirdiği sakıncalardan kurtarmaya yöneliktir.
Bununla ilgili olarak sürekli yinelediği “yürekten boyamak n sözü, doğadan edinilen izlenimin, doğaya
bağlı kalınmadan şiddetli renklerle işlenmesi anlamını taşır.
Gauguin, resimde ritmik düzene önem vermiş, başta renk olmak üzere yalnızca resimsel öğelerle
gerçekleştirilmiş bir uyum aramıştır. Böyle bir arayışı yansıtan çeşitli Bretanya görüntüleri ile Yakub’un Melekle Güreşmesı, Güzel Angele, Braspard’a Göre İsa’nm Çarmıha Gerilmesi gibi yapıtlarında, şiddetli renklerle boyanmış düz alanlarla Cczanne’dan kaynaklanan küçük vuruşların yan yana getirildiği bir fırça İşçiliği egemendir. Resim yüzeyinin, kenar çizgileri ya da renkli alanlar aracılığıyla çeşitli bölümlere ayrılması ve çizginin ritmik bir düzen içinde resmin yüzeyinde dolaşması sığ bir mekan derinliği yaratır. Gauguin’in bu resimlerinde görülen ve turuncu ile mavi, kırmızı ile yeşil gibi tamamlayıcı renklerle çeşitli sarıların uyumuna dayanan renkçilik anlayışı, her rengin belli bir düşüncenin anlatımı olarak kullanılması gibi simgeci bir tutumdan kaynaklanır.
Bu dönemin ürünü olan Sarı lsa, Gauguin’in biçim anlayışını en iyi ortaya koyan yapıtlarındandır.
Bu resim halk sanatı ve köylülerin yaşamına karşı duyulan ilginin yanı sıra özellikle renk açısından o
sıralarda Paris’te L4,ıınmaya başlayan Japon ressamlarının etkisini de taşır.
Gauguin’in Tahiti dönemi resimlerinde 1895’ten önce ve sonra farklı üsluplar izlenir. Bu tarihten önceki resimlerinde de desen anlayışı ve resminin kurgusu sentetist niteliklerini korur; figürler kesin olarak belirginleştirilmiş konturlara indirgenmiştir. Parlak renk alanlarına karşılık koyu gölgeler dengeleyici bir rol oynar. Resim mekanının sığ derinliği birbiri ardısıra sıralanan paralel planlarla sağlanır. Nafea Foa {poipo (Ne Zaman Evleniyorsun?), Manao Tupapau (Olünün Ruhu Seyrediyor), To Matete ve Pape Moe (Kutsal Kaynak) gibi resimlerinde suyu, çiçekleri ve otları stilize ederek soyutlamış ve Yeni Sanat (Art Nouveau) biçimciliğinin ilk örneklerini vermiştir.
1895’ten sonraki resimlerinde ise renkler daha koyulaşmış, biçimler de giderek yuvarlaklaşmıştır. Sentetizm anlayışının daha yapısal bir görünüme büründüğü bu döneminde Gauguin, Tahiti’ye yanında götürdüğü ve çeşitli çağların sanat örneklerini belgeleyen fotoğraflardan, resimlerinin kompozisyon düzenlerini hazırlarken yararlanmıştır. Bu nedenle de bu dönem resimlerinin bazıları Mısır ve Yunan kabartmalarını, Hint minyatürlerini çağrıştırır.
Gauguin’in çağdaş sanatın gelişmesinde çok büyük bir önemi vardır. Uygarlığın etkisiyle bozulmamış ilkel kültürlerin yaşantısına duyduğu özlemle, çağdaş sanatın bu kaynaklara yönelmesinde etkili bir rol oynamı.ştır. Resim üstüne geliştirdiği kuramsal düşünceler pek çok sanatçıyı etkilemiştir. Başta Fransa’ da Fovistler ve Almanya’da der Blau Reiter grubu olmak üzere, renkçiliğe öncelik tanıyan bütün anlayışiarın temelinde Gauguin’in resmi vardır.