Halil İnalcık

Son Güncelleme 7 ay önce
Dünyaca ünlü tarihçimiz Halil İnalcık’ın yaşam öyküsünü öğrenmek için hayli gerilere gidip 1905 yılından başlayabiliriz. Rus-Japon Savaşı’nın sürmekte olduğu bu tarihlerde İnalcık’ın babası Seyit Osman Nuri, vatanı Kırım’ı terk eder ve Halil İnalcık İstanbul’a gelir. Seyit Osman bir süre kolonya imalathanesi işletir. Bahriye binbaşılarından Seyit Osman’ın kızı ile evlenmeye karar verir. -Babam 1930 yılında annemden ayrıldı ve Mısır’a gidip yerleşti, orada bir dükkan açtı. Türk mallan satıyordu. 1934 yılında orada öldü.”
Halil İnalcık 26 Mayıs 1916 yılında İstanbul’da dünyaya gelir. Savaşlarla geçen bir dönem yaşar çocukluğunda. Milliyetçi bir Türk olan babası, Atatürk’ün Sakarya Meydan Savaşını kazanmasına o kadar sevinir ki “Zaferi Milli” adında bir şekerleme çıkarmaya başlar.
Aile 1924 yılında Gazi’nin Ankara’sına geçer ve burada yerleşir. Küçük Halil, ilkokulu burada, Gazi İlkokulunda okur. “Bütün inkılapları orada yaşadım. Şapka inkılabı olmadan önce biz çocuklar kalpak giyerdik. Şapka inkılabından sonra okulda kalp aklarımızı yere çaldığımızı hatırlıyorum.” Halil İnalcık yeni harflere geçişi de ilkokulun dördüncü sınıftayken yaşar. Arapça ve Farsça kurallara göre eski yazı okumuş olması, ileride tarihçi olduğunda çok işine yarayacak, eski belgeleri okumasına olanak verecektir.
Çocukluğundaki anılardan biri de Ulus Meydanındaki heykelle ilgilidir. “Ulus Meydanındaki abidenin açılışına biz okulca götürülmüştük. Atatürk heykelinin açılışın-da bir nutuk verme görevi bana ve bir öğrenciye daha verilmişti. O nutkun hazırlanmasına babam karıştı, nutka bir takım Arapça kelimeler ilave ettiği için hoca görevi bana değil öbür çocuğa verdi. Ulus heykelinin bende böyle bir anısı vardır, bunu hiç unutmam.” İnalcık’ın soyadı, ileride bir tarihçi olacağını işaret edercesine tarihten alınmış bir isimdir. “Soyadı Kanunu çıktığı zaman herkesin belli bir soyadı alması gerekiyordu. Belli bir zaman içinde
seçtiğiniz adı nüfus memuruna bildirmeniz gerekiyordu. Vakit geçtiği takdirde nüfus memuru istediği adı size verebiliyordu. O, bizim için İnalcık adını seçmiş. İyi bir şans sonucu İnalcık tarihte meşhur bir adamdır, Harzemşahlar’ın Maveraünnehir’deki valisi idi. İnalcık, Cengiz Han’ın İslam dünyasına saldırmasına neden olmuştur. Moğolistan’dan gelen bir kervanı yağmala masaydı Cengiz Han İslam dünyası üzerine saldırmayacaktı.
” Babası aileyi bırakıp Mısır’a yerleştiği için Halil İnalcık’a annesi bakar. Ortaokulda yatılı olarak Sivas Öğretmen Okuluna verilir. 1932 yılında ise Balıkesir Necati bey Öğretmen Okuluna nakledilir. “Orada biz bir manastır daymış gibi sabahın erken saatlerinde kalkar, çalışmaya başlardık. Hocalarımız çok seçkin insanlardı. Mesela bunlardan fizik hocamız Nusret Kürkçü oğlu sonradan İstan-bul Üniversitesinde profesör oldu, edebiyat hocam ise ünlü edebiyat tarihçisi Abdülbaki Göl pınarlı idi.
Öğretmen okulundan mezun olduktan sonra Halil İnalcık’ın önünde öğretmen olmaktan başka bir yol yok gibi görünmektedir.
1935 yılında karşısına beklenmedik bir fırsat çıkar. O zaman Atatürk, tarih tezini bilimsel temellere dayandırmak için Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesini kurar. Kendisi de bir öğretmen okulu mezunu olan Afet İnan in çabalarıyla öğretmen okulu öğrencilerine yeni kuru-lan bu okula devam imkanı verilir. Böylece Halil İnalcık’ın Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesindeki günleri başlar. “O zamanlar Ekrem Akurgal, Sedat Alp Almanya’dan yeni dönmüş ve orada doçent olmuşlardı. Almanya’dan gelen en iyi profesörler hocalarımızdı. Aslında o zamana kadar benim aklımda tarih yoktu. Ben daha çok edebiyat, felsefe gibi alanlar istiyordum.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine ilk girdiğimde sinolojiyi düşündüm. Fakat sonra tarihimizin en önemli döneminin Osmanlı tarihi olduğunu gördüm. Osmanlı arşivlerinde milyonlarca vesika vardı ve ben en iyi işi burada yapabilirdim.” Üniversite eğitimi sırasında İnalcık, dönemin önde gelen isimlerinden dersler alır; bunlar arasında Fuad Köprülü, Şemsettin Günaltay, Muzaffer Göker, Yusuf Hikmet Bay ur gibi isimler vardır. Orta çağ tarihi derslerini aldığı Köprülü, İnalcık üzerinde büyük bir etki bırakır ve meslek yaşamı boyunca kendisine örnek olur.
Halil İnalcık 1940 yılında mezun olduktan sonra Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde kalır ve Yakın Çağ Tarihi Bölümünde asistan olur. Buradaki akademik yaşantısı, 1972 yılına değin sürecektir. “Tanzimat ve Bulgar meselesi” başlıklı doktora tezini iki yıl içinde tamamlar ve doktora payesini alır. İstanbul arşiv belgelerinden Kurumu derleyerek hazırladığı bu çalışması Türk Tarih urumu tarafından yayımlanır. Belgelere dayanarak hazırlanmış bu tez büyük ilgi uyandırır, öyle ki o sırada dekan olan Enver Ziya Kararı Bulgar elçiliğinden bir heyet ziyaret eder ve bu tezin Bulgar tarihine yaptığı katkılardan dolayı tebriklerini sunar.
Burada edeceği tarafsız ve doğru tarih yazımı konus İnalcık’ın ileride birçoklarının kabul undaki hassaslığına bir örnek oluşturur. İnalcık, kendisi için en önemli uğraşının bilimsel araştırmacılık olduğunu belirtiyor. “Arşivlerde 1432 yılına, IL Murat devrine ait bil Mimar defteri buldum. Bu, arşivimizdeki en eski defterdir. Onu 1954′ te neşrettiki ,”Arnavutlukta ait bil’ defter ve Arnavutluk tarihine yönelik çok önemli sorunları çözmemize yardımcı oldu.
Ben eğer şdıretli bir tarihçi olmuşsam bunu Türk arşivlerine borçluyum. Bu ‘arşivler çok mühim ve çok zen&dir. Sosyal bilimlerle uğraşan Türk bilim insanları bu arşivIer sayesinde önemli çalışmalar yapabilirler ve Türkiye’nin sosyal bilimlerdeki başarısı bizi Fransa’nın yanına yerleştirir. Fakat zaman zaman arşivlerimizin yönetiminde anlaşılmaz bir düşünce hakim oluyor. Vesikaların tamamını alamayacağı söyleniyor. Son olarak 1989 yılında defterlerin fotokopilerinin tam olarak çıkışı yasaklandı. Bugün bunların ancak üçte birini alabilirsiniz. Eskiden bu kural geçerli olsaydı ben “Tanzimat ve Bulgar Meselesi” başlıklı tezimi orta ya çıkaramazdım.
Bu vesikaların açıklığı sayesinde bütün dünya çarpıtmalardan kurtulmuş hakiki tarihimizi öğrenecektir. Vaktiyle Köprülü’nün dış işleri bakanı olduğu zamanlarda tam açıklık vardı. Macarlar kendileri ile ilgili defterlerin fotokopilerini aldılar ve Macarcaya Macar ettiler. Macarlar bugün kendi kayıtlarında Türkler aleyhine olan bölümleri düzeltiyor.
tarihini yalnızca Macar vesikaları ile yazarsanız çok düşmanca sonuçlara varırsınız ama Türk vesikalannı da kullanırsanız daha dengeli bir tarih ortaya çıkar. Bunu böyle yapmamak bizi Türk tarihinin gerçeğini öğrenmekten alıkoyar.” İnalcık bu kapalılığın sıkıntılarını çekmeye başlamış. Öyle ki..19501 yıllarından beri sürdürmekte `olduğu II. Mehmet zamanı Osmanlı İmparatorluğunun tarihini incelemesi bu yüzden aksamaya uğramış. Halil İnalcık tarihçilik anlaşılır.
Fransız Annales (Enıls) ekolu doğrultusunda tanımlar ve çalışmalarını temelde bu bağlamda sürdürür. Bunun en önemli örneğini 1977 yılında Fernand Braudel (Fernand Bıradıl) Araştırma Merkezinde Immanuel Wallerstein (İmanuel Valei.şayr`ı).in-d,üzerıledi-ği uluslararası bir konferansta sunduğu bir bildiride görmek mümkündür. İnalcık bu bildiride An-nales yönteminin Osmanlı ekonomik ve sosyal tarihine bakışta kökten değişiklikler getirebileceğin-den, nasıl yararlı olabileceğinden söz eder.
UNESCO’nun çıkarmayı tasarladığı “Dünya Tarihi” adlı kitap ta kendisine görev verilmesi, onun tarihçiliğine olan uluslararası saygının bir işareti sayılabilir. “UNESCO 1950’lerde bir dünya tarihi kitabı çıkardı. Zaman içinde bu kitabın revizyondan ge çirilerek yeniden neşredilmesi gündeme geldi. Ben kitap hakkında bir.eleştiri yazdım, benim gibi başka insanlardan da tenkitler gelince UNESCO başkanı eski kitabı tamamen bir kenara bırakarak yenisinin yazılmasına karar verdi.
Bunun 5. cildinin ki 1500’den 1800’e kadar olan bir dönemi kapsıyor editörlüğü bana ve Cambridge (Kembıriç) Üniversitesinden Prof. Peter Bıırke (Peter Börk)’e verildi. Biz bu tarihler arasındaki dünya tarihini aramızda ikiye ayırdık ve benim hisseme Türkiye, Orta Asa düştü. Biz bu işe dokuz yıl önce başlamıştık, bu yıl bu cildin Orta doğu, Afrika, Hindistan, Ortaya bütün yazıları tamamlandı.” Türk tarihçilerine bir öneride bulunmak gerekirse diyebilirim ki daima belgelere sadık kalın. Eğer hakikati ortaya çıkarırsanız bu daima bizim lehimizedir.
çünkü bugüne değin tarihimiz hakkında yazılanların çoğu ya yalandır ya çarpıtmadır. Eğer mübalağa yaparsanız kendinizi kabul ettiremezsiniz, sizi ciddiye almazlar.” Halil İnalcık’ın iyi bir tarihçi olmasındaki en önemli nedenlerden biri de bildiği yabancı dillerdir şüphesiz. İngilizce, Almanca, Fransızcayı çok iyi okuyabilen İnalcık, Arapça ve Farsçayı da kullana-biliyor. Bir sözlük yardımıyla okuyabildiği diller arasına İtalyancayı da katabiliyor.
Bu, kaynakları araştırmaları için kullanmasına ve yabancı dillerde yayın yapmasına olanak sağlıyor. İnalcık sayıları yüzleri geçen makale ve kitaplarıyla dünya tarihçiliğinde seçkin bir yer yapmıştır. Başarısının göstergeleri aldığı ödüllerin çok üzerinde. Bunlar arasında Rockfeller (Rakfellır)Vakfı, Türk Tanıtım Vakfı, ODTÜ Mustafa Parlar Vakfı, Sedat Simavi Vakfı, Dış işleri Bakanlığı Yüksek Hizmet Ödülleri sayılabilir. İnalcık’ın başarılarının bir başka göstergesi de aldığı fahri doktora payeleri. Boğaziçi, Uludağ, Selçuk, Ati na, Kudüs İbrani ve Bükreş üniversitelerinden doktora payeleri onun başarısının uluslararası platformda da takdir edildiğini gösterir. İnalcık, 1986’da Amerikan Akademisine, 1993′ te British Academy (Britiş Akademi)’ye üye seçilir ve böylece uluslararası alanda seçkin bir yer alan ilk tarihçimiz olur.
İnalcık iyi bir araştırmacı olmasının yanında yetiştirdiği öğrencilerle de Türk tarihçiliğine değerli katkılarda bulunuyor. “Türk tarihçiliği gelişiyor. Geçmişte iki büyük üstat var: Fuad Köprülü, Ömer Lütfü Barkan. Bu iki usta Türk tarihçiliğine getirdikleriyle bir yön vermiştir. Bugün tarihimizi onların yolunda iyi inceleyebilmek için Osmanlıcaya hakim olmak, bunun yanında Batı tarihçiliğini iyi izlemek gerekir. Bana, siz bütün kariyeriniz boyunca ne yaptınız diye sorarsanız şunu söyleyebilirim: Bütün çabalarım Türk tarihçiliğini modern tarihçilik düzeyine çıkarmaktır.
Benim tarih anlayışım devletlerin tarihini ortaya çıkarmaktan ziyade halkın tarihini, halkın geçmişte nasıl yaşadığını, sosyal hayatını, ekonomisini, gündelik yaşantısını ve bunları belirleyen şartları ortaya çıkarmaktır. Bizim tarihçiliğimiz ise bu konulara yeni yeni ilgi duyuyor.” İnalcık, 1972’de otuz yıl ders okuttuğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinden emekli olunca Chicago (Şikago) Üniversitesi Tarih Bölümüne davet edilir. Burada on beş öğrenci yetiştirdikten sonra 1986 yılında ikinci kez emekli olur. Öğrencilerinden on ikisi çeşitli Amerikan üniversitelerinde Osmanlı Türk tarihi okutmaktadır. Bugün bu alanda bir İnalcık ekolünden söz edilmektedir.
Halil İnalcık çok çeşitli üniversitelerde sürdürdüğü meslek yaşantısına 1993 yılından itibaren Bil kent Üniversitesinde devam ediyor. Bu üniversitede lisansüstü bir tarih bölümü kurmakta. “Burada yaptığım en önemli iş budur. Yeni bir görüşle geleceğin Türk tarihçileri yetişiyor. Dört uzmanla birlikte hazırladığı son eseri An Economic and Social History of Ottoman Empire” (Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi) bugün dünya üniversitelerinde el kitabı haline gelmiştir. İnalcık bu eserle Osmanlı Türk tarihinin medeni yüzünü dünyaya tanıtmakla övünüyor.