Hayatı ve Önemli Eserleri
Yirminci yüzyılda Amerikan düşünce hayatını derinden etkilemiş bir romancı ve düşünür olan Ayn Rand, 2 Şubat 1905’te Rusya’nın Sankt Petersburg kentinde, Yahudi fakat fazla dindar olmayan üst-orta sınıf bir ailede, Alisa Zinovyevna Rozenbaum adıyla dünyaya geldi.
Kimya eğitimi almış olan babası Zinoviy Zaharoviç Rozenbaum eczacılıkla uğraşıyordu. 1917 yılındaki Bolşevik İhtilali’nin ardından gelen iç savaş nedeniyle Rozenbaum ailesi önceleri Beyaz Ordu’nun kontrolünde bulunan Kırun’ a kaçtı ve Alisa Rozenbaum orta öğrenimini burada tamamladı. İç savaşın Bolşeviklerin zaferiyle sonuçlanmasının ardından Sankt Petersburg’a dön Rozenbaurn ailesi, eczanelerine yeni rejim tarafından el konulması ve ülke genelindeki ekonomik şartlar nedeniyle yoksulluk ve büyük sıkınhlar yaşadı.

Petrograd Devlet Üniversitesi’nde felsefe ve tarih okuyan Alisa Rozenbaum, 1924 yılında bu üniversiteden mezun oldu. Mezuniyetin hemen ardından Devlet Sinema Sanatları Teknik Okulu’nda bir yıl daha eğitim gördü. 1925 Sonbaharında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki akrabalarını ziyaret etmek istediğini gerekçe göstererek Sovyetler Birliği’nden çıkış izni aldı. Bu izni alabilmek için Sovyet yetkililerine Amerika’ya olan ziyaretinin geçici nitelikte olduğu şeklinde beyanda bulundu; ancak, Sovyetler Birliği’nden ayrıldıktan sonra bir daha bu ülkeye dönmedi.
The Fountainhead’ın yayımının ve filme çekilmesinin ardından Ayn Rand, kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla ve hayranlarıyla haftalık toplanhlar düzenlemeye ve bu toplantılarda felsefi fikirleri tarhşmaya başladı.
Toplanhlara katılanlar kendilerine şaka yollu “The Collective” [Kolektif] adım verdiler. Bu grup içerisinde daha sonra Amerikan Federal Rezerv Sisteminin başkanı olacak olan Alan Greenspan de bulunuyordu.
Kolektif üyelerinin tarhşmaları ve söyleşileri Ayn Rand’ın Objektivizm adını verdiği felsefesinin ayrınhları üzerinde yoğunlaşıyordu. Üyeler, ayrıca Ayn Rand’ın Atlas Shrugged5 [Atlas Silkindi] adlı romanının müsveddelerini de okuma ve tartışma fırsatı buldular.
1957 yılında yayımlanan Atlas Shrugged, Ayn Rand’ın en önemli, en uzun ve en son romanıdır. Yaklaşık bin yüz sayfa olan bu romanda yazar, hükümet kontrolleri ve müdahaleleri sonucu Amerikan ekonomisini ve toplumunun çöktüğü bir drtamı kurguladı. Fabrikaların birbiri ardına kapandığı, özel sektörün sürekli küçüldüğü ve insanların hayat standartlarının düştüğü ülkede, toplumun en yetenekli ve çalışkan üyeleri birbiri ardına ortadan kayboluyor, toplumda derin bir hoşnutsuzluk ve kızgınlık duygusu hakim oluyordu. İçerisinde çok sayıda felsefi konuşma barındıran ve Ayn Rand’ın Objektivizm felsefesini tam anlamıyla tanımlayan bu roman, edebiyat çevrelerinden çok sert ve acımasız eleştiriler almasına karşın, kısa bir sürede, bir önceki romanı The Fountainhed gibi, en çok satan kitaplar arasında yer.
Ayn Rand’ a göre, insanın tercih ve davranışlarına rehberlik eden bir değerler sistemi olarak etiğin temel standartı, insan hayatıdır. İnsan hayatının sürekliliğine yol açan eylemler ahlaki, insan hayatını tehdit edenler ise gayri ahlakidir. İnsan hayatta kalmak için diğer canlıların aksine içgüdülerine değil aklına dayanmak zorundadır. Akılcılık, insanın temel erdemidir ve hayatın her anında gerçekliğe bağlı kalmak, gerçekliği aklı ve mantığı kullanarak kavramaya çalışmak demektir. Akılcı insan, hayattaki amaçlarını belirlerken, daima temel ahlaki standardı olan kendi hayatını göz önünde bulundurur. Amaçlarının gerçeklikle çelişkili olmamasına özen gösterir. Rasyonel düşünceleriyle çelişen hislerini, dileklerini ya da kaprislerini kontrol altında tutar, onların esiri olmaz. Kendi yargılarını kendisi oluşturur, başkalarının düşüncelerini, kendi aklının süzgecinden geçirmeden asla benimsemez. Eylemlerini kendi akılcı düşüncelerinin rehberliğinde gerçekleştirir, düşünceleriyle yaşamı arasında bir çelişkiye izin vermez. Kendi aklı ve çabasıyla elde etmediği hiçbir şeyi istemez; aldatma ve hile yoluyla, yani gerçek olmayan bir durumu diğer insanlara gerçek gibi göstererek bir değer elde edemeyeceğini bilir. İnsanlarla ilişki kurarken adalet ilkesinden ayrılmaz. İnsanları sahip oldukları erdemlerine göre objektif bir şekilde değerlendirir ve yargılar.
Bireyin başkalarının mutluluğu için kendisini feda etmesini ya da kendi mutluluğu için başkalarını kurban etmesini ahlaksızlık olarak tanımlar; Toplum içinde yaşayan insanların Objektivist anlamda ahlaki bir hayat sürebilmeleri, bireysel hakların güvence altına alınmasına bağlıdır. En temel birey hakkı, insanın yaşama hakkıdır; özgürlük, mülkiyet ve mutluluğu arama haklan, yaşam hakkının türevleridir. Bireysel haklar, yalnızca doğrudan ya da dolaylı fiziksel güç kullanımı veya tehdidi yoluyla ihlal edilebilir. Uygar ve ahlaki bir toplumun varlığını sürdürebilmesi ve onu oluşturan bireylerin haklarının savunulması, insanların birbirlerine karşı fiziksel güç kullanımını başlatmalarını engelleyecek bir kurumun (devletin) varlığını gerektirir. Bu nedenle, Objektivizm anarşizmi savunulamayacak.bir teori olarak kabul eder. Devletin insan haklarını koruyan bir kurum olarak varlığını sürdürmesi, yalnızca iç güvenlik, dış savunma ve adalet fonksiyonlarını yerine getirmesine ve bunların dışında bir işle uğraşmamasına bağlıdır. Devletin, bu üç fonksiyonunun dışında başka fonksiyonlar da edinmesi ve gereğinden fazla genişlemesi, kaçınılmaz olarak masum vatandaşlar üzerinde fiziksel güç kullanımına gitmesine ve kendi vatandaşlarının haklarını ihlal etmesine yol açar.
Bu yüzden, fiziksel şiddeti beşeri ilişkilerden ayrıştıran tek toplumsalekonomik sistem kapitalizmdir. Ayn Rand’ın tanımladığı biçimiyle kapitalist bir sistemde devlet, iç ve dış güvenlik ile adaleti sağlayan kurumlan vasıtasıyla bireysel haklan garanti alhna alır ve ekonomik alanda hiçbir faaliyette bulunmaz. Devletle ekonominin birbirinden ayrılması, hpkı gerçek anlamda laik bir ülkede devletle dinin birbirinden ayrılması gibidir. Kapitalizm, bireyin kendi doğasına uygun yaşamasını, aklını özgürce kullanarak hayatta kalmasını ve kendi hayahnı ve mutluluğunu başlıca amacı olarak belirlemesini mümkün kıldığı için ahlakidir.
Üç Temel Aksiyom: Varoluş, Bilinç ve Özdeşlik
Ayn Rand, aksiyomatik (belitsel) kavramlan, gerçekliğin temel olgulannın tanımlanması (identification) olarak ifade etmektedir. Bu tür kavram- . lar analiz edilemezler, yani kendilerini oluşturan daha küçük parçalara ayrılamazlar, daha basit şekilde ifade edilemezler. Bütün olgulann ve bütün bilgi dağarcığının temelinde bulunurlar. En temel veri bilgilerdir. Doğrudan gözlem ve algılama yoluyla anlaşılırlar ve bunun dışında bir kanıta ya da açıklamaya ihtiyaç duymazlar (Rand, 1999a:55).
Ayn Rand’a göre, ilk ve en temel aksiyomatik kavramlar, varoluş (existence), bilinç (consciousness) ve özdeşlik (identity) kavramlarıdır. İnsanlarındünyaya geldikten sonra ilk kavradıkları şeyler, o anlarda bunları doğru bir şekilde ifade edemeseler bile, bu üç temel aksiyomdur: İnsan duyu organlarıyla bir şeyi algıladıktan sonra zamanla şunları da kavrar: Algıladığı şey vardır, yok değildir (varoluş). Algıladığı şeyi algılamış olması, insanın algılama yeteneği olduğunu gösterir (bilinç). Algılanan şey, belirli niteliklerle ve özelliı<lerle var olmaktadır, bu nitelikler ve özellikler algılanan şeyden ayrı değildir (özdeşlik); hiçbir niteliği ve özelliği olmayan pir şey var olamaz.
Üç aksiyomatik kavram araslnda en temel olanı varoluş aksiyomudur. Ayn Rand, “varoluş vardır,” derken “varoluş” kavramıyla var olan her şeyi kastetmektedir. Bu aksiyom tek başına varlıklann doğası ya da özellikleri hak.kında bir şey söylemez, sadece varlıklann var olduğunu, yok olmadıklannı, ifade eder. İnsanın herhangi bir şeyi tartışmadan önce ya da herhangi bir şeyi ifade etmeden önce kabul etmek z?runda olduğu en temel aksiyömdur. Varoluş aksiyomunun reddedilmesi, tartışılacak, ifade edilecek ya da araştırılacak bir şey olmadığı anlamına gelir. Açıkhr ki, bu aksiyomu reddeden bir insanın yapabileceği tek tutarlı davranış susmak, hareket etmemek ve hiçbir faaliyette bulunmadan ölümü beklemek olabilir. İnsanın herhangi bir eylemde bulunması, bu aksiyomu en azından zımni olarak kabul ettiğini gösterir.
Varoluş aksiyomu, ikinci temel aksiyom olan bilinci ima eder. Varoluşun farkında olan insan bilinçli bir varlıktır. Bilinç, varlıkları algılama yeteneğidir. İnsanın bir bilincinin olması, var olanları a:gılamasını sağlar.
12 Bu bölümün hazırlanmasında özellikle (Peikoff, 1993:1-36)’dan yararlanılmıştır. ayn rand Kendisinin dışında var olanları algılayamayan, sadece kendisinin farkında olan bir bilinç mümkün değildir. Bilincin kendisinin farkına varabilmesi için önce kendisinin dışında bir şeyleri algılıyor olması gerekir. Bilinç de varoluş aksiyomu gibi, insanın herhangi bir şeyi tarhşmadan önce ya da herhangi bir şeyi ifade etmeden önce kabul etmek zorunda olduğu bir aksiyomdur. Hiçbir şeyi duyu organlarıyla algılayamayan bir insanın, herhangi bir konuda ya da herhangi bir şey hakkında söz söyleyebilmesi mümkün değildir. Çünkü algılamadığı, farkında olmadığı şeyler hakkında konuşamaz.
İlk iki aksiyomun ima ettiği üçüncü aksiyom olan özdeşlik aksiyomu, var olmanız bir doğaya sahip olmak, yani bir özdeşliği içermek anlamına geldiğini ifade eder. Bir şey kendisidir; diğer bir deyişle A, A’ dır. Bir varlık, sahip olduğu bütün niteliklerin (attributes) ve özelliklerin (characteristics) toplamından oluşmaktadır. Var olmak, bir şey olmak anlamına gelmektedir. Varoluş ve özdeşlik birbirlerini ima’ ederler. Var olan şeyler, nitelikleri ve özellikleriyle var olurlar; nitelikleri ve özellikleri olan şeyler vardırlar. Varoluş aksiyomu, bir şeyin var olduğunu söylerken; özdeşlik aksiyomu, var olanın niteliği ve özelliği olan bir şey olduğunu söyler. Varoluş ve bilinç aksiyomları gibi özdeşlik aksiyomu da insanın herhangi bir şeyi tarhşmadan önce ya da herhangi bir şeyi ifade etmeden önce kabul etmek zorunda olduğu bir aksiyomdur. İnsanın algıladığı ve farkına vardığı şeylerin belli nitelikleri ve özellikleri olması gerekir. Hiçbir niteliği ve özelliği olmayan bir şey hakkında konuşmak ya da düşünmek mümkün değildir.
İnsan, herhangi bir alanda bilgi edinirken yukarıdaki üç temel aksiyomu en azından zımni olarak kabul eder. Bu aksiyomlar, kanıt gerektirmezler ve mantıksal yöntemlerle kanıtlanamazlar. Çünkü kanıtlama, doğru bilinen öncüllerden manhksal kurallarla kanıtlanmak istenen sava ulaşılması şeklinde yapılır. Ancak, aksiyomların dayandığı daha temel doğrular yoktur. Aksiyomların kendileri bilginin temelini oluştururlar; diğer bilgiler ya da savlar kanıtlanırken bu aksiyomlar onlara temel oluşturur. Aksiyomların doğruluğu, kanıtlama yoluyla değil, doğrudan algılama yoluyla anlaşılır. İnsanın duyu organlarıyla bir nesnenin farkında olması, o nesnenin var olduğu (varoluş), bilinçli insan tarafından algılandığı (bilinç) ve o nesnenin nitelikleri ve özellikleri olan bir nesne olduğu (özdeşlik) anlamına gelir. Bunların anlaşılması tamamen duyusal bir süreçtir, manhksal bir süreç değildir.