
Son Güncelleme 8 ay önce
Bilinen adıyla Abdülkadir Geylani’nin tam ismi “Muhyiddin Ebu Muhammed Abdulkadir b. Ebi Salih Musa Zengidost el-Gelyani“dir. Arapça’da “Abd el-Kadir Gilani”, Kürtçe’de “Evdilqadire Geylani” isimleriyle anılan Abdülkadir Geylani, Büyük Selçuklu Devleti’nin döneminde yaşayan mutasavvıf ve alim bir kişidir.
Aynı zamanda Kadiriye takımının kuruculuğunu üstlenmiştir ve aynı zamanda da büyük bir İslam filozofudur. Kendisi 1077 yılında dünyaya gelmiş, çok küçük yaştayken de babasını kaybetmiştir. Abdülkadir Geylani‘nin Fars kökenli olduğu iddia edilmektedir. Kendisine o dönemlerde çok fazla lakap takılmış, bu lakaplardan en bilinenleri “Kutb-i Rabbani”, “Muhyiddin”, “Sultan-ul Evliya”, “Gavs-ül A’zam”, “El-Baz” ve “Kutb-i Azam”dır.
Babasının ismi “Ebu Salih Musa Zengidost”tur. Kendisi peygamber torunu olan Hasan bin Ali’nin oğullarından biri olan Hasan el-Mu’tena’nın oğlu Abdullah el-Kamil adlı kişinin soyundan gelmektedir. Annesinin ismi ise Fatıma’dır ve annesinin tarafından da peygamber torunu sayılmaktadır.
Annesinin lakabı da “Ümm-ül-hayr”dır. Soyunun böyle önemli isimlere dayanması Abdülkadir Geylani’yi hem anne tarafından Şerif yapmakta, hem de baba tarafından Seyyid yapmaktadır.
Abdülkadir Geylani’nin eğitimi
1095 yılında Bağdat’a giden Abdülkadir Geylani, o dönemin ümlü alimlerinden sıkça ders alarak tasavvuf konularında, fıkıh ve hadis konularında bilgisini ve eğitimini üst seviyelere çıkartmıştır. Kendisi aldığı bu eğitimlerinden sonra hocalarından biri olan Ebu Said Mahzumi’nin medresesinde haftanın üç günü tek başına ders vermiş ve bu verdiği dersler çok fazla ilgi görmüştür.
Bu kadar ilgi görmesinin ana sebebi İslami tasavvufu herkesçe anlaşılacak biçimde anlatmış olmasıdır. Kendisi ilk olarak Şafii mezhebine mensup olsa da Hanbeli mezhebinin unutulmaya yüz tuttuğunu fark edince Hanbeli mezhebine geçmiştir. Böylelikle bu mezhebin de daha geniş çevrelere yayılmasına vesile olmuştur. Kendisinin aile yapısı da bir hayli kalabalıktır.
Çok fazla erkek çocuğu ve kız çocuğu olan Abdülkadir Geylani, çocukları sayesinde Kadirilik isimi tarikatı Kuzey Afrika’ya, Irak’a, Mısır’a, Suriye’ye, İspanya’ya ve Anadolu’ya yayma şansı yakalamıştır. Oğullarından biri olan Ebu Abdurrahman Şerafeddin İsa daha sonrasında Mısır’a yerleşerek burada Kadiri şeriflerin dedesi rolünde olmuştur.
Abdülkadir Geylani’nin kendi torunları ise Kuzey Afrika bölgesinde “Şerif” olarak; Anadolu, Suriye ve Irak’ta ise “Geylani” ya da “Seyyid” olarak anılmaktadır.
Abdülkadir Geylani’nin hayatına genel bakış
Abdülkadir Geylani, hem manevi ilimlerde hem de maddi ilimlerde yaşadığı dönemin tek örnek olarak alınacak ismi olarak anılmaktaydı. Kendisi bilgi birikimi bakımından herkesin ibretle ve gıptayla baktığı bir isim olmuştur. Kendisine danışmaya gelen sayısız kişiden, sayısız soruları dinler, sayısız sıkıntılara çare olmaya çalışır ve sayısız şekilde akıl hocalığı yapmaktan usanmazdı.
Kendisine danışan tüm insanlara verdiği ortak akıl dünyalık tüm varlıkları ve düşünceleri bir kenara atıp kalplerindeki imana güvenip ondan güç alarak bir yaşam sürmeleri yönündeydi. Dünyevi tüm mal varlıklarının gelip geçici olduğunu, asıl birikimin ahiret hayatı için yapılması gerektiğini söyleyen Abdülkadir Geylani; bu sahip olunacak mal varlıklarını bir suya benzeterek gemi gibi üzerinde yolculuk edene yol yaptıracağını ancak suyun içinde olanı da helak edip batıracağını söylemiştir.
Kendisinin bu denli eli açık ve yüreği açık olması, en çok etrafındaki muhtaç olan kişilerin yüzünü güldürmekteydi. Çünkü hayatının her döneminde fakirlere ve muhtaç durumda olan kimselere maddi ve manevi yardımın en iyilerini yapmaya özen göstermiş, etrafındaki kimsenin müşkül duruma düşmesine izin vermemiştir.
Abdülkadir Geylani hakkında anlatılan bir rivayete göre; kendisinin üzerine asla bir sinek konmamaktadır. Bir gün biri tarafından neden kendisine hiç sinek konmadığı sorulduğunda “Evlatlarım, sinek hayvanı her nerede bal ve pekmez varsa oraya üşümektedir. Benim üzerimde ise ne dünyanın pekmezi, ne de ahiretin balo vardır. Bu yüzden de üzerime hiç sinek konmamaktadır.” gibi bir söylemde bulunmuştur.